Sabahın erken saatleri, uyanan adamın gözlerini aralamasıyla başlar. Yatakta yorgun fakat iştahlı bir şekilde kıpırdanırken, karşısında uzanan kadın henüz tam uyanmamıştır. Hafifçe dalgın, yüzünde sabahın serinliğine karışmış bir mahcubiyet var. Ancak o yaramaz bakışları ve yuvarlak kalçalarındaki davetkarlık, adamın içinde fırtına koparır. Vücudu hemen harekete geçmeye hazırdır; ağız dolusu küfürlerle yatağın kenarına oturup kadının saçlarına yapışır.
Kadının boynuna inen elleri sıkı sıkıya tutuşur; dudakları kızarmış, nefesi hızlanmıştır. Kadının amcığını parmaklarıyla keşfetmeye başlar; ısırarak ve hafifçe çekiştirerek onu çığlıklara boğacak hale getirir. O sırada kadın fark eder bu sert ilgiye karşı koyamayacağını, bedeninin her tarafı yanıyor, içten içe ateşleniyordur. Adam artık saksoya geçer; dilini korkusuzca kadının amcığına daldırır, tükürüğünü bol bol saçarak uyutulmuş o deliği pervasızca süsler.
Kadını diriltmek için daha da ileri gider; yatakta onu iyice kavrar, aralarındaki mesafeyi yok edercesine üstüne çöker ve kalçasını sertçe köklemeye başlar. Kadının sırtından çıkan iniltiler adamı kamçılar; o da hızı artırıp amına girdiğinde hem bedenleri hem ruhları alev alev yanar. Her sikisinde kadının bağrışları katmerlenirken salya sümük birbirlerine yapışırlar.
Sonra ciddi bir dayama gelir: adam kadını yüzüstü yatırır, kalçasından yakalar gibi sımsıkı tutar ve öyle bir köklüyor ki kadın ağlayacak gibi olur ama acıyla karışık zevkten sarsılır. Artık bedenler tamamen erimiş, tir tir titreyerek doruğa doğru koşmaktadır. Kadın dışarı çıkmak isterken adam son bir hamleyle derin derin içine akar ve sertçe boşalır; bedenleri o an öylesine sarsılır ki dünya durur adeta.
O sabah uyandığında hiç beklemediği kadar vahşi, pislik dolu bir kâbusla değil bambaşka bir gerçeklikle karşılaşmıştır: aman allahım dedirten, kirli kokulara bulanmış o taşkın uyanıklık…